Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle.

Müzelerin görme engelli bireyler için erişilebilir olması amacıyla, eserlerin replikalarla dokunulabilir, sesli betimlemelerle işitilebilir ve inovatif teknolojilerle bütüncül olarak hissedilebilir hale gelmesini amaçlayan Bongo Art Project, Türkiye’nin ilk "Görme Engelli Müze Eğitim ve Deneyim Alanı" uygulamasını Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde gerçekleştirdi. Sosyal girişimin kurucusu Çiğdem Aslantaş ile projenin yaratım ve uygulama süreci, müzelerde erişilebilirlik kavramı ve Türkiye’deki müzelerin engelli grupları kapsayıcılık anlamındaki ihtiyaçları gibi çeşitli konular üzerine konuştuk.


Bize Bongo Art Project sosyal girişiminin nasıl ortaya çıktığından, kurumsal yapılanmasından ve ekipten bahseder misiniz?

Bongo Art Project müzelerin, “herkes için erişilebilir” olması için dijitalde ve fizikselde çalışan bir sosyal girişimdir. Son 8 yıldır dünyadaki müzeleri ziyaret eden bir iç mekan tasarımcısı olarak, sürecime mimari bir dergide köşe yazarlığı yaparak başladım. Akabinde ziyaretlerim sırasında edindiğim deneyimlerle Türkiye’ye dönüp, müzeleri geliştirmeyi odağına alan MUSEUMSOUL markamı kurdum. Ardından müzelerin en önemli problemi olan erişilebilirlik sorununu çözebilmek amacıyla Bongo Art Project’i başlattım. Kendi yetenekleri doğrultusunda bir araya gelen 6 kişilik çok değerli bir ekip, 10 kişilik bir danışma kurulu ve destekçiler ile 3 yıldır müzeleri dönüştürmeye devam ediyoruz. 


"(...) görme engellilerin müzelerden nitelikli olarak yararlanamadığı gerçeğine bir farkındalık kazandırmış olduğumuza inanıyoruz.”


Bongo Art Project ile "Görme Engelli Müze Eğitim ve Deneyim Alanı" uygulamasını Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde hayata geçirdiniz. Projenin detaylarını ve uygulama sürecini sizden dinlemek isteriz. Bu projeyi Türkiye ve müzecilik anlamında özel kılan nedir?

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde gerçekleştirdiğimiz Türkiye’nin ilk görme engelli müze ”Eğitim ve Deneyim Alanı”nı dört ana süreçten geçerek tamamladık. İlk aşamamız müze eserlerinin dokunulabilir replikalarının oluşturulması süreciydi. Yüksek çözünürlüklü optik tarama cihazları ile tarama ve 3 boyutlu modelleme şeklinde iki yöntem kullandık. Beraberinde üretim optimizasyonları ve süreçlerinde farklı yöntemlerle devam ettik. Dokunulabilen alanlar için antibakteriyel yüzeyler sunduk ve görme engelli bireyler için uygunluklarını kontrol ettik. Sergileme stantlarında eserlerin dokunulabilen formatlarının yanı sıra braille anlatımları, iki boyutlu grafik alanları, doku hafızalarının geliştirilmesi için gerçek malzemeleri de ekleyerek ilk aşamayı bitirdik. İkinci aşamamız olan mimari süreçte de 6 eğitim atölyesi, 1 sanat kütüphanesi, 3 sergileme alanı ve görme engelli alanını oluşturduk. Üçüncü aşamamızda, 22 eserin sesli betimleme metinlerini hazırladık ve profesyonel seslendirmelerini yaptık. Son aşamamızda ise ihtiyaç duyduğumuz tanıtım materyallerini ve eğitim kitlerini tasarlayıp üretimlerini organize ettik.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle

Projeyi Türkiye’deki müzecilik anlamında değerlendirdiğimizde ise, 100 yıldır görme engellilerin müzelerden nitelikli olarak yararlanamadığı gerçeğine bir farkındalık kazandırmış olduğumuza inanıyoruz. Uygulamanın, müzenin 100. yılında gerçekleşiyor olmasının da erişilebilirliğin önemini daha kuvvetli vurguladığını düşünüyoruz. Böylelikle diğer engelli gruplarının da katıldığı bütüncül bir uygulama modelinin, Türkiye’deki 637 müzede uygulanabileceği kanaatindeyiz.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle.
“(...) Müzenin 2021 yılında kuruluşunun 100. yılını kutlaması ve Avrupa’da Yılın En İyi Müzesi ödülünü alan Türkiye’deki tek müze olması sebebiyle buradan başlamanın doğru olacağına inandık.”


Projelerinize Ankara’da ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile başlamanızın özel bir sebebi var mıydı? Müze ile yolunuz nasıl kesişti?

Bongo Art Project’in ilk müzesi olarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi ile başlamamızın hem duygusal hem de rasyonel motivasyonları vardı. Bir girişimci olarak 3 nesildir Ankara’da yaşayan bir aileye mensup olmam, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’yle derin bir bağ kurmamı sağlıyor. Duygusal motivasyonların ötesinde, müzenin 2021 yılında kuruluşunun 100. yılını kutlaması ve Avrupa’da Yılın En İyi Müzesi ödülünü alan Türkiye’deki tek müze olması sebebiyle buradan başlamanın doğru olacağına inandık. Beraberinde bir görme engelli bireyin kendi tarihini öğrenebileceği en kapsamlı yer olduğu için de buranın, başlangıç uygulamamız olması gerektiği kararına vardık.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle


Aydınlatmadan seçilen renklere kadar detaylı ve multidisipliner bir çalışma gerçekleştiğini görüyoruz. Projede hangi uzmanlar ile çalışıldı ve görme engelli kullanıcılar özelinde hangi teknikler kullanıldı?

Uygulamamız süresince katma değeri yüksek sonuçlar alabilmek adına her ihtiyacımıza göre alanın en iyi uzmanlarını/kurumlarını bulup onlarla çalıştık. Bilmediğimiz hiçbir alanı üstlenmemeye ve danışma kurulumuzu birlikte olmaktan keyif aldığımız uzmanlardan oluşturmaya karar verdik. Böylelikle oldukça teknik gerektiren bir süreçte pek çok aktör ile bir araya geldik. Spesifik olarak değinmek gerekirse yüksek çözünürlüklü tarama cihazlarından modellemelere, üretim optimizasyonlarından akademik görüşlere kadar geniş bir spektrumda çalışan uzmanlardan destek aldık.

“Uygulamamızı yenilikçi kılan ilk yanımız, sadece total kör bireyleri değil aynı zamanda az gören bireyleri de kapsayacak şekilde bir model inşa etmemizdi.”

 

Anadolu Medeniyetleri Müzesi özelinde, engelliler için dünya çapında yürütülen 3B baskı, seslendirme gibi mevcut uygulamalardan farklı olarak süreç içinde yaratıcı ve yenilikçi çözümler ortaya çıktı mı?

Uygulamamızı yenilikçi kılan ilk yanımız, sadece total kör bireyleri değil aynı zamanda az gören bireyleri de kapsayacak şekilde bir model inşa etmemizdi. Bu kararı verdikten sonra eserlerimizin sarı renklerde üretilmesi süreci başladı ve bu sebeple de dünyadaki nadir örneklerden biri oldu. Buradaki yaklaşımımız 360° kapsayıcı bir yapı ortaya çıkarmaktı, peyderpey her engel grubunu ekleyerek yola devam ediyoruz. Dolayısıyla bir problemi her uygulamada farklı teknolojik yöntemlerle çözebilme esnekliğine sahip olacak bir model oluşturduk. Bu durum, her bir problemi farklı ve inovatif üretim yöntemleriyle teknolojik olarak çözebileceğimizi gösteriyor. Beraberinde ilk uygulamamızda yüksek çözünürlüklü 3D optik tarama cihazlarıyla ve 3D generalist ile çalışarak süreci farklılaştırdığımızı düşünüyoruz.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle.


Müze koleksiyonunda replikası üretilen seçimini nasıl yaptınız? (Yalnızca objeler mi seçildi, farklı formattaki eserler de var mı?)

Küratörlerimiz, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen, Paleolitik dönemden Urartu dönemine kadar, Anadolu’da tarih öncesi dönemde yaşamış uygarlıkların geride bıraktıkları 22 ikonik eseri seçti. Burada üzerinde önemle durulan konu, görme engelli bireylerin kendi tarihlerine ulaşabilmeleri ve yaşadıkları coğrafyada ilk defa köklenebilmeleriydi. Bu nedenle tüm koleksiyon bir Anadolu özeti oluşturmak amacıyla seçildi.

“(...) Müzelerin erişilebilirliğini simgelemesi açısından #yellowmuseums isimli hareketimizi başlattık.


“Sarı Müze” kavramından bahsediyorsunuz ve projede yer alan replika eserlerde de sarı rengin kullanımı dikkat çekiyor. Sarı Müze ne anlama geliyor?

Oldukça nitelikli bir danışma kurulumuz var ve kendileriyle görüşerek karar alıyoruz. Sarı müzeler teması da danışma kurulumuzdaki kıymetli doktorumuz Ayşe Turan ile yaptığımız görüşmelerin ardından ortaya çıktı. Kendisinden, 420 nm ışık dalga boyutundaki sarı rengin az gören bireylerin retinalarında elektriksel olarak en çok uyarana sahip olduğu ve koyu siyah üzerinde yüksek kontrast oluşturduğu bilgisini edindik. Bu sebeple sadece total kör bireylerin değil, aynı zamanda az gören bireylerin de daha rahat algılayabilmesi için replikalarımızı sarı renge boyattık. Böylelikle de müzelerin erişilebilirliğini simgelemesi açısından #yellowmuseums isimli hareketimizi başlattık.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle
“9 ayda 10.000’den fazla sağlıklı ve engelli çocuğu alanımızda ağırladık. Oldukça nitelikli geri dönüşler aldık.”


Proje görme engelli vatandaşlara nasıl duyuruldu? Görme engelli vatandaşların projeyi deneyimleme fırsatı oldu mu? Nasıl geri dönüşler aldınız?

Uygulamaya ilk başladığımızda amaç kamu, özel sektör ve sivil toplumu bir araya getirerek, engellilik alanında çalışan kıymetli kuruluşlarla beraber hareket etmekti. Bu sebeple aktif olarak Gören Kalpler Derneği ile iş birliği yaparak sahada birlikte çalıştık. Böylelikle onların kendi ağlarının gücüyle görme engelli bireylere ulaşma ve uygulamayı duyurma şansına sahip olduk, kültür-sanata erişimin temel hak olduğu ve bu hakların görme engelliler tarafından benimsenmesi gerektiği konusunda buluştuk. 9 ayda 10.000’den fazla sağlıklı ve engelli çocuğu alanımızda ağırladık. Oldukça nitelikli geri dönüşler aldık.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle


Erişilebilirlik anlamında Türkiye ve dünyada hangi projeleri incelediniz/örnek aldınız? Erişilebilir müze nasıl olmalı? Bu konudaki başarılı örnekleri paylaşabilir misiniz?

Türkiye’de ve dünya genelinde ziyaret ettiğim müzelerdeki problemlerin başını erişilebilirlik sorunu çekiyor. Özellikle görme engelli bireyler için nitelikli uygulamalar yalnızca Türkiye’de değil dünyada da yok denecek kadar az. Daha derinlemesine incelemeye başladığımızda diğer engel gruplarının da aynı düzeyde erişimden yoksun olduğunu fark ettik. Bu alanda İtalya’daki ”State Tactile Museum Omero” ve Almanya’daki birkaç müze uygulaması görme engelli bireyler için iyi uygulamalar arasında. Bizim uygulamamızı diğerlerinden ayıran en temel özellik ise az gören bireyleri de kapsıyor olması. Tüm görme spektrumunu kapsamamız açısından önemli bir noktada durduğumuzu düşünüyoruz.


Fotoğraf: Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin izniyle.
“Erişilebilirliği sadece engelli bireyler üzerinden değil aynı zamanda çocuklar, yaşlılar ve yetişkinlerin iletişimleri üzerinden değerlendirdiğimizde de oldukça eksik kaldığımızı görebiliyoruz.”


Türkiye’deki müzelerin bu kapsamdaki ihtiyaçları sizce neler ve gelecekte hangi uygulamaların yapılması gerekiyor?

Anadolu ve Mezopotamya'nın kadim geçmişinin her yerde izini görebildiğimiz bir coğrafyanın üzerinde yaşıyoruz. Bu sebeple Türkiye’nin müzecilik alanında muazzam bir cennet olduğunu düşünüyorum. Hemen hemen her yerde şahane müzelerle karşılaşabiliyoruz. Fakat erişebilirlik konusunun da bir o kadar sıkıntılı durumda bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Erişilebilirliği sadece engelli bireyler üzerinden değil aynı zamanda çocuklar, yaşlılar ve yetişkinlerin iletişimleri üzerinden değerlendirdiğimizde de oldukça eksik kaldığımızı görebiliyoruz. Bu nedenle erişebilen ve iletişebilen müzelere doğru gideceğimizi öngörüyorum. Özel olarak ise teknolojik entegrasyonların yapılacağı ve bu uygulamalardan sonra böylesi bir bilgi birikiminin daha doğru aktarılabileceği inancındayım.


Süreç boyunca ne tür iş birlikleri kuruldu, proje destekçileri arasında kimler yer aldı?

Sürecimize kamu, özel sektör ve sivil toplumu bir araya getirecek bir model oluşturarak başladık. Yola çıkarken ilk uygulamayı gönüllü yapmayı ve tüm paydaşlardan kendi yetkinlikleri ve kapasiteleri doğrultusunda ayni destekler kabul etmeyi planladık. Türkiye’nin görme engelli bireyler için müze eğitim ve deneyim alanını süreç sonunda 24 sponsor ve destekçiyle tamamladık.

Oldukça kıymetli iş birliklerimiz oldu ve Tübitak Sage ana sponsorluğunda Savunma Sanayi ve Kültür ve Turizm Bakanlığı ilk defa sosyal alanda bir çözüm üretmek için bir araya geldi. Hitit Seramik’in de içinde olduğu çok değerli birlikteliklerle 100. yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni erişilebilir hale getirdik.

Özel sektörde markaların ruhuyla doğru hizalandığımıza, sivil toplum kuruluşları ile mücadele ettikleri alanlarda aynı noktalara temas ettiğimize ve kamu kurumlarının da hassasiyetlerini göz önünde bulundurup, katma değeri yüksek bir sonuç elde ettiğimize inanıyoruz. Buradaki en umut verici olan nokta, bir araya geldiğimizde sorunları çözebiliyor olmamız.


Hitit Seramik Yönetim Kurulu Üyesi Beril Hızal,
"Görme Engelli Müze Eğitim ve Deneyim Alanı" açılışından, 2022. Fotoğraf: Hitit Seramik’in izniyle.
“(...) Hitit Seramik ile birlikte taş görünümlü porselen karo serilerinden Kansas'ın 60x60 cm boyutlarındaki bej ürününü tercih ettik.”


Proje sürecinde Hitit Seramik ile yollarınız nasıl kesişti?

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ndeki uygulama alanımızın inşaat aşamasında, özellikle 500 yıllık bir kültürel mirasın içinde olduğumuz gerçeği ile çok fazla kural ile karşılaştık. Ekleyeceğimiz her bir tasarım kararının da dokuyla uyumuna titizlikle dikkat ettik. Bu sebeple ilk olarak yenileyeceğimiz zeminlerde, içinde olduğumuz tarihi bağlamı destekleyecek ve bugüne ait güncel göndermeleri olan ürünler kullanılmasına karar verdik. Bu anlamda Hitit Seramik ile birlikte taş görünümlü seramik karo serilerinden Kansas'ın 60x60 cm boyutlarındaki bej ürününü tercih ettik. Uygulama sürecinde de nitelikli desteklerini alarak zeminlerimizi kaplamış olduk.


Projelerinize hangi şehir ve müzeler ile devam etmeyi planlıyorsunuz?

Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni görme engelli bireyler için erişilebilir hâle dönüştürdüğümüz ilk uygulamamızın ardından, 2. müzemiz olan Ankara Resim ve Heykel Müzesi’nde çalışmalara başladık. Bu sefer diğer bir engel grubu olan işitme engelli bireyler için erişilebilirlik üzerine yola çıktık. Türkiye’de ilk defa 60 tablonun işaret diliyle anlatımlarını yaptık. Süreçteki en heyecan verici deneyimimiz, seçtiğimiz tabloları anlatabilecek kelimelerin işaret dilinde karşılıklarının olmadığını öğrenmemiz oldu. İşaret editörleri ve tercümanlarından oluşan 7 kişilik bir ekip ile 4 ay çalışarak 230 yeni sanat terimi oluşturduk. Akabinde ise 60 müze eserini İşaret dili ile anlattık. Şubat ayında lansmanını planladığımız uygulamamızla birlikte Türkiye’de ilk defa işitme engelliler için müzeleri erişilebilir hale getirmiş olacağız.

Diğer tüm engel gruplarını da dahil ederek herkes için erişilebilir müzeler oluşturmak amacıyla yola çıkıyor, 2023 yılında birçok müzeyi kamu, özel sektör ve sivil toplum ile birlikte dönüştürmeyi planlıyoruz. Eskişehir, Bursa ve Afyon devam edeceğimiz iller arasında yer alıyor.